Hazırlayanlar: Dr. Gonca Ayık (Çukurova Üniversitesi), Dr. Tuğrul Burak Gürel (Boğaziçi Üniversitesi), Dr. Yıldıray Ozan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi), TMD adına Koordinatör: Dr. Emine Şule Yazıcı Yuret (Koç Üniversitesi)
***
Haziran ve Temmuz 2024'te Turkmath mail gurubuna Türk matematikçilerin azılı akademik sahtekar matematikçilere yıllardır sessiz kalmasını eleştiren mesajlar gönderdim. Sessizlik devam etti ve cevap veren pek olmadı. Eleştirilerime tahammül edemeyip mail gurubundan ayrılmak isteyen matematik hocaları oldu. Benden bahsedilmese de TMD raporunun “eleştirilerim üzerine yazılmış” havası var. Bazı eleştirilerim raporda var , bunlar aşağıdaki alıntılarda var. 76 yaşındaki TMD tarihinde ilk kez böyle eleştirileri dile getiren bir rapor yazdı.
“Ölme eşeğim ölme, sabah olacak” derken eşek nalları dikeli çok olmuştur.
Son yıllarda ülkede matematik bölümleri kapatılıyor. 'Öğrenciler, zor geldiği ve matematikçilere iş olmadığı için matematik okumak istemiyor ve tercih etmiyor ve boş kaldığı için kapattuk' deniyor.
Lise ve ilköğretim matematik öğretmenlerinin hali :
2024 KPSS ÖABT (Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi) sonuçları bazı istatistikler, 75 soru : 16.535 Lise Matematik öğretmeninin doğru cevap ortalaması 28,498, standart sapma 13,158, net ortalaması 24,444, standart sapma 14,075, yani, Lise Matematik öğretmenlerinin çoğu lise matematiğini bilmiyor ; 16.602 İlköğretim Matematik öğretmeninin doğru cevap ortalaması 39,031, standart sapma 11,948, net ortalaması 35,988, standart sapma 12,246. yani, İlköğretim Matematik öğretmenlerinin çoğu ilköğretim matematiğini bilmiyor. Matematik, Beden Eğitimi, Kimya, Fizik, Fen, Türk Dili ve Edebiyatı, İngilizce, Biyoloji, Coğrafya öğretmenlerinin çoğunun doğru cevap ortalaması : % 33 .. 50 arası. Diğer öğretmenlerin doğru cevap ortalaması : % 60'tan az. 103.587 İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmeni (44.197) ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeninin (59.390) doğru cevap ortalaması : % 60'tan az. 18 öğretmen gurubu arasında doğru cevap ortalaması en düşük öğretmenler, en düşük 10, sırasıyla : Matematik, Beden Eğitimi, Kimya, Fen, Coğrafya, Fizik, Türk Dili ve Edebiyatı, İngilizce, Biyoloji, İlköğretim Matematik.
Üniversitelerde matematiğin hali ve üniversitelerin hali :
Türkiye'de matematik = Ahmet Yıldırım : 2012'den beri Türkiye matematik makale rekortmeni ve Türkiye'nin en azılı akademik sahtekarlarından biri.
Türkiye üniversite sisteminin temeli veya omurgası = akademik sahtekarlık = temelsizlik ve omurgasızlık. O yüzden Ege Üniversitesi ve YÖK, Ahmet Yıldırım'ı acaip koruyor. Ahmet Yıldırım, akademik sahtekarlık duvarlarındaki en kritik bir kaç tuğladan biri. Ahmet Yıldırım, üniversiteden atılırsa, Türkiye üniversite sistemi çöker.
TMD raporundan alıntılar: Benzer lafları yıllardır yırtınarak söyleyen ve sesini duyuramayan biri olarak, sonunda TMD'nin bunları söylemesine bahane olabildim, belki başkaları da 3-maymun olmaktan sıkılır ve suskunluğunu bozar artık :
“Her akademik disiplinin kendine ait ve dolayısıyla kendi dinamiklerini yansıtan atama/yükseltme ölçütleri olması esastır. Bilimde ileri gitmiş ve yüksek kaliteli bilimsel üretim yapan ülkelerin (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya vb.) bu konuyu nasıl ele aldıkları incelendiğinde atama ve yükseltmelerde sayı bazında bir ölçüt kullanmadıkları görülebilir. .... matematik araştırmaları diğer temel bilimlerle araştırma teknikleri ve yayın süreçleri bakımından farklılıklar gösterir. Hatta matematiğin alt alanları içerisinde dahi araştırma teknikleri ve yayın süreçleri bakımından büyük farklılıklara rastlanabilir. Alanlar arası araştırma teknikleri ve yayın süreçlerinin farklılıklarının göz ardı edilmesinin ülkemizdeki matematik çalışmalarını olumsuz yönde etkileyeceği öngörüldüğünden, ....”
“1) Matematik Dergileri Yayın Süreçleri
.... 2021 yılının verileriyle, bir matematik yayınının gönderiliş ve basım süresi arasında geçen ortalama süre 13,8 aydır. Yapılan çalışmalardaki veriler doğrultusunda matematik alanındaki dergilerde bir makalenin gönderilişinden kabulüne kadar geçen süre dikkate alındığında, temel bilimlerde (kimya, mühendislik, biyotıp, fizik ve yerbilimine kıyasla) süre ortalaması en fazla olan alanın matematik olduğu görülmektedir ....”
“2) Matematiğe Özgü Yayın Gelenekleri
Üniversite yönetimleri giderek artan oranda matematikçilerden “ilk yazar”, “başlıca yazar” oldukları yayınlar istemektedir. Matematiğin geleneğinde yazarlar soyadına göre alfabetik dizilir ve dolayısıyla ilk yazar beklentisi özellikle iyi dergilerde yapılan yayınlarda anlamını yitirir. ....
Doktora öğrencisi yetiştiren her bilim insanı kıymetlidir. Doktora öğrencisiyle makale yazmak normal olmakla birlikte yazmamak da aynı derecede normaldir. Doktora eğitiminin ana amaçlarından birisi öğrenciye kendi gücüyle problem çözme ve hatta çözeceği problemi bulma yeteneğini kazandırmaktır. Bu nedenle doktora danışmanları öğrencileriyle makale yazmayabilirler ve böylece öğrencinin tek başına makale yazarak problemi kendi başına çözdüğünü bir biçimde ifade etmeyi tercih edebilirler. Bu yöntem dünyadaki kaliteli matematik bölümlerinin hepsinde benimsenmiştir. ....”
“3) Atama Yükseltme ve Mezuniyet Şartlarıyla İlgili Sorunlar
i) Doktora mezuniyeti için makale yayınlama koşulu
Yayın süreçleri ile ilgili veriler dikkate alındığında matematik alanında tamamlanmış bir çalışmasının değerlendirmesinden sonra diğer meslektaşlarıyla paylaşılması çalışmanın bitişinden yaklaşık bir yıldan fazla zaman sonra gerçekleşebildiği görülmektedir. Bir çalışmanın yayınlandıktan sonra başka bir matematik yayınında atıf alması (2 kez yayın süreci geçeceğinden) en erken 2,5-3 yılı bulmaktadır.
Bir matematik yayınının gönderiliş ve basım süresi arasında geçen ortalama süre dikkate alındığında matematik alanında doktora süresinde bir yayının yayınlanma koşulunun gerçekleşmesi pek mümkün görülmemektedir. Üstelik doktora sürecinde yayınlanan bir matematik makalesinin atıf alması çok az rastlanan bir durumdur.
2005-2006'da Sloan Bursu kazanan 40 genç matematikçi üzerinde yapılan bir araştırma, bursu kazananların %70'inin ödülden önceki beş yıl içinde yılda ortalama iki veya daha az makale yayınladığını göstermektedir. Prestijli ödüller kazananlar hakkında bu bilgi, matematikçilerin çalışmalarını değerlendirirken, bir araştırma programı için temel değer ölçüsünün, sayıdan ziyade yayınların kalitesi olduğu görüşünü güçlü bir şekilde desteklemektedir.
ii) Araştırma projesi kriteri
Matematik, çalışma alanı olarak özgün bir problemin çözümünü hedeflediğinden, bir proje olarak iş zaman planlaması, problemi çözmeden öngörülebilir değildir. .... en sık başvurulan TUBITAK 1001 programı gibi proje çeşitlerinde başvuru formlarısoyut matematiğin özel yapısına uygun değildir. Matematik çalışma alanlarında mezuniyet veya atama yükseltme kriteri olarak proje yapılmasını şart koşmak, matematik alanının genel araştırma tekniklerine bakıldığında gerçeklikten uzak zorlamadır.
iii) Dergilerin Etki Faktörü
.... Ayrıca etki faktörü hesabı derginin bir bakıma değerini belirliyor olmasına karşın münferit/spesifik olarak dergideki bir yayının değerini belirlemeyen bir hesaplama olduğu açıkça görülmektedir. ....
iv) Atıf kriterleri
Atıf sayıları ve bundan üretilen başka sayılar çeşitli bilim ve teknoloji alanlarında kullanılan bir ölçüt haline gelmeye başlamıştır. Bunlardan en bilineni h-indeksi denen sayıdır. Atıf sayısıyla ilişkili yollarla elde edilen her türlü ölçüt, teknolojiye ve uygulamaya yakın alanlarda çalışan bilim insanları tarafından savunulmaktadır. Doğal olarak bu alanlarda bilimsel üretim döngüsü hızlı tamamlandığından atıf sayıları ve ilişkili sayılar yüksek çıkabilmektedir. Örneğin veri bilimi, büyük veri gibi alanlarda hızlıca makale basılabilmekte ve belki 1 ay gibi bir sürede 1000 atıf alabilmektedir. Bu o alanda bir anlam ifade edebilir ancak matematik için böyle sayılara ulaşmak imkânsızdır. Bir matematikçi meslek hayatını tamamladığında toplam 1000 atıf aldıysa takdir edilebilir. Ancak yine kişinin bu atıfları nasıl aldığı daha büyük ve anlamlı bir sorudur. Teknolojik alanların dayattığı atıf sayıları ölçüt olmamalıdır. Matematikte üretim de üretimin kullanıma sokulması da yavaş gerçekleşir. Eşyanın tabiatı bu iken bazı matematikçi gruplarının etik olmayan yollarla bu zorluğun üstesinden gelme gayretinde oldukları görülmektedir. Yapılan işin ciddiyetinin, derinliğinin değerlendirilmesi yerine ikincil ölçme yöntemlerinden olan hızla atıf alma yöntem olarak benimsenirse ve ortaya çıkan sayı ne kadar büyükse matematikçi o kadar başarılı sayılırsa matematiğin doğasına aykırı bir iş yapılmış olur. Büyük sayılar ancak içerik kıymet bulduysa, bu kıymetin tasdiki olarak iş görür.
v) Yurtdışındaki üniversitelerde atama-yükseltme kriterleri karşılaştırması
Yurtdışındaki saygın araştırma kuruluşlarının ve üniversitelerin kullandıkları atama yükseltme işlemleri ülkemizin üniversitelerinde uygulanan yöntemlerden hem ilke hem de yöntem bakımından tamamen farklıdır. Bizde hâkim olan puanlama sistemleri ve bu sistemleri esas alan kriterler kullanılmamaktadır. Yurtdışındaki saygın üniversitelerde ise akran değerlendirmesini esas alan yöntemler izlenmektedir. .... Şunu belirtmeliyiz ki, ülkemizde yaygın şekilde kullanılan puanlama sistemleri ile dünyanın birçok ülkesinde geçerlilikleri geçmiş başarılarıyla tescillenmiş uygulamaların tamamen dışında kalan bir yöntemdir. Kendine münhasır kriterler belirleyerek üniversiteleri şekillendirmek ve yönetmek ülkemiz üniversitelerinin arzulanan seviyelere gelmesine mâni olacaktır.
4) Matematik Bölümlerinin Karşılaştıkları Kaynak Yetersizliği
Ülkemizde matematik bölümlerimiz iki tür kaynak yetersizliği ile baş etmek zorundadır. İlki personel azlığı ikincisi ise maddi kaynak yetersizliğidir. .... 2022 Ekim ayı tarihli Yeniçağ Gazetesi’nin bir haberi. Bu habere göre ülkemizdeki 129 devlet üniversitesinin toplam bütçesi (7,2 Milyar Dolar) tek başına Oxford Üniversitesi’nin bütçesinin (7,39 Milyar Dolar) altında kalıyor .... Ekim 2023 tarihli Birgün Gazetesi haberi. Bu habere göre ise Türkiye genelinde bir üniversite öğrencisine bir yılda ortalama 2199 dolar düşerken bu rakam Stanford üniversitesinde 585 000 dolar seviyesindedir .... Stanford Üniversitesindeki öğrencilere, bizim öğrencilerimize ayırdığımız kaynağın yaklaşık 266 katı maddi kaynak ayrılmaktadır.
Şimdi personel azlığı konusundaki tespitlerimizi sıralayalım. Gelişmiş ülkelerde bir akademisyenin ortalama eğitim-öğretim yükü haftalık 5-6 saati geçmemektedir. Araştırma üniversitesi olmayan ve sadece lisans eğitimine odaklanan üniversite veya yükseköğrenim kuruluşlarını kıyaslamamızın dışında bırakıyoruz. Bizim ülkemizde bu rakamın en düşük olduğu üniversitelerde dahi bu sayı 7-8 saatin altına inmemektedir. Bununla beraber dünyadaki saygın yükseköğretim kuruluşlarında, öğretim üyesi başına düşen dönemlik öğrenci sayısı yine 60-70 öğrenciyi geçmemektedir. Bizim üniversitelerimizde ise bu rakamlar yüzlerle ölçülmektedir. Dolayısıyla, ülkemizdeki bir matematikçi akademisyen gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarına göre 3-5 kat daha fazla zamanını eğitim faaliyetlerine ayırmaktadır. Toplamda 500 öğrencisi olan bir matematik bölümünün sadece kendi bölüm öğrencilerinin ihtiyacını karşılayabilmek için, her öğrencinin ortalama dönem başına 4 ders aldığını kabul ederek, 4x500=2000 / 70, yaklaşık 30 öğretim elemanına ihtiyacı vardır. Bu bölüm üniversitenin diğer bölümlerinin matematik derslerinden de sorumlu ise ayrıca 20-25 öğretim elemanına daha ihtiyaç duyar. Bizim ülkemizde bu rakamların 5’te 1’ine ancak ulaşılmaktadır. Bununla beraber ülkemizde asistan sayıları da çok yetersiz seviyededir. Yüksek lisans eğitimi alan bir asistanın eğitim faaliyetlerine ayırması gereken zaman haftalık 20 saati geçmemelidir. Bu zamana ders hazırlıkları, dersler, ofis saatleri ve sınav hazırlama süreçleri, gözetmenlikler ve sınav değerlendirme süreçleri dâhildir. Gelişmiş ülkelerde 60-70 öğrenci başına bir asistan düşmektedir. Dolayısıyla, 25000 kapasiteli bir üniversitede (üniversitenin matematik derslerini matematik bölümünün verdiği kabulü ile) matematik derslerinde dönem başına 8000 not verilmektedir. Bu sayıyı 65 ile bölersek 130’a yakın bir rakama ulaşılır. Bizim üniversitelerimizde bu rakamın onda birine dahi ulaşmak bir lükstür. Asistanlık kurumunun yüksek lisans ve doktora programları için bir zorunluluk olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir. Yüksek lisans öğrencilerin hem geçimlerini sağlamaları hem de akademisyenliği bizzat deneyimleyerek öğrenmeleri için hayati öneme sahiptir. Ülkemizdeki üniversitelerde göz ardı edilen bir başka personel yetersizliği sekreterlik/idari personel alanındadır. Ortalama büyüklükteki bir üniversitede (25000 öğrencisi olan) matematik bölümleri gibi büyük ve üniversitenin diğer bölümlerine hizmet veren bir bölümünde en az 4-5 sekreter/idari personel bulunmalıdır. Ülkemizde üniversitelerde idari personel sayısı çoğu zaman çok yetersizdir. Bunun bir sonucu olarak akademisyenler birçok idari işi kendi başlarına yapmak durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla, hem idari işlerin doğru şekilde yapılması mümkün olmamakta hem de akademisyenler araştırma ve eğitime harcamaları gereken değerli zamanı, uzmanı olmadıkları işleri derme çatma şekilde yapmaya harcamaktadırlar. Bu durum devlet üniversitelerine nazaran vakıf üniversitelerinde daha da vahim bir durumdadır. Personel giderlerini azaltma motivasyonuyla akademisyenlerinin değerli zamanlarını idari işlerle harcamaktadırlar. Gelişmiş ülkelerdeki üniversitelere ayrılan kaynak miktarının karşılaştırılamayacak çok küçük bütçelerle çalışan ülkemiz üniversitelerinin evrensel normları yakalamasını beklemek gerçekçi değildir.”
ODTÜlü ve Boğaziçi Üniversitesi’nden emekli fizikçi matematikçi Dr Yılmaz AKYILDIZ (YA) ile birlikte yazdığımız “Türklerin 350 Yıllık Bilim Teknoloji Uykusu” yazımız da ilginizi çekebilir.
(*) Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ : ODTÜlü. 2001 başından beri “elverişli eko sisteme yerleşen bakteri kolonisi benzeri hızla çoğalan zehirli sarmaşık gibi ülkemiz üniversitelerini kuşatarak boğan, çürüten, kokan, ve çökerten” ve “danışmanından rektörüne ve YÖK’üne kadar, doktora diploması satmayı en doğal hakları olarak gören” “akademik sahtekarlık gelenekçileri”ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.